1998 Yılı

 

                                               1998 YILI

İnsanların bir kısmı hayatlarında çok fazla şey yaşadıklarını anlatmak için “hayatım roman” ifadesini kullanırlar. Ben kendim için “hayatım roman” ifadesini kullanamam. Aksine sıradan denilebilecek bir hayatım var.

Ama hayatımı kaleme alsaydım belki de yarısından fazlasını 1998 yılına ayırmam gerekirdi.

1996 yılında üniversiteyi bitirip Anadolu’nun kuzeyinde bulunan bir ilimizde öğretmenlik görevine başladım. Bir yıl sonra ise nişanladım.

Planımda kasım ayında askere gitmek ve askerlik bittikten bir müddet sonra evlenmek vardı.

Bu nedenle kasım ayı geldiğinde bekar evimdeki eşyaları üniversite öğrencilerine  verdim. Bana bir yer yatağı ile bir de yorgan kaldı.

Bu durumda iken  ilişiği kesmek için okul müdürümüzün yanına gittim. Fakat okul müdürü ,8 yıllık eğitime geçildiği için ilde öğretmen sıkıntısı yaşandığını bu nedenle Vali Bey’in hiçbir öğretmenin askere gitmesini istemediğini ,müracaatta bulunan öğretmenlerin ilişiklerinin kesilmemesini istediğini, hatta askerliği gelen tüm öğretmenlerin askerliklerinin süresiz olarak tecil ettirildiğini söyledi.

Yapacak bir şey yoktu. Diğer öğretmen arkadaşlar gibi bizim de sesimiz çıkmadı. Koskocaman evde bir yatak bir yorganla kalakalmıştım. Öğrencilere verdiğim eşyaları isteyemezdim. Ne yapmalıydım?

Aklıma on beş tatilde evlenmek fikri geldi. Nişanlımdan  da “olur” cevabını alınca ailemle konuştum. Annemle babam Hacca gideceklerdi. Düğün yapılırsa para sıkıntısının yaşanabileceğini gerekirse haccı düğün için  bir iki yıl erteleyebileceklerini söylediler.

Buna razı olmadım. Israrla ikisini  de kaldırabileceğimizi  söyledim. Ama gerçekten bayağı bir sıkıntı yaşanacaktı. Dostlar sağ olsun durumu haber alan yakınlarımız adeta bize para yağdırdılar.

On beş tatilde düğünü yaptık, nisan ayında annem ve babam hacca gittiler. Haziran ayında babam kalbinden ,annem ise midesinden ameliyat oldu. Bu olaylar bizi maddi olarak bayağı bir sıkıntıya soktu.

Temmuz ayı geldiğinde iki kız kardeşime de dünürcü geldi. Gelen kişiler gerçekten çok iyi insanlardı. Bu nedenle bu işlerin olabileceğini yalnız durumumuzu anlattıktan sonra da düğünlerin iki üç yıl sonra yapılabileceğini söyledik.

Karşı taraflar ise en kısa sürede düğünlerin yapılmasını istiyorlardı. O zaman yurt dışında çalışan eniştemiz bir ay içinde hem nişanın hem de düğünün yapılmasını istiyordu.

İstedikleri gibi de oldu. Ağustos ayı içinde iki kız kardeşimi de gelin ettik. Borç üstüne borç ekledik. 
Hatırladığım kadarıyla dostlarımıza yarım kilo civarında altın,9000 mark, 6000 dolar ve yüklü miktarda Türk lirası borcumuz oldu.

Allah-u Teala biz kullarına kaldıramayacağımız yükleri yüklemezmiş. Biz yaklaşık on ay önce haccın yanında düğünü yapabilir miyiz diye tartışırken onların yanında iki nişan ve iki düğün daha yapmıştık. Üstelik bu süre zarfında  annem de babam da ameliyat olmuştu.

Eylül ayı içinde memleketime yakın olan Anadolu’nun güneyinde bulunan bir ilimizin küçük ama şirin bir ilçesine tayinim çıktı. Daha önce yaşıma yakın öğrencilere ders verirken birden ilköğretimde küçük küçük çocukların arasında görmek beni hem şaşırtmış hem de küçük çocukları çok sevdiğim için biraz da sevindirmişti. 
...
Okullar açıdıktan yaklaşık bir ay sonra bir ders bitiminden sonra öğretmenler odasına giderken bir köşede için için ağlayan 8-9 yaşlarında bir öğrenci gördüm ,ilgisiz kalamadım. Niçin ağladığını sorduğumda: ”Çantam yok, defterim yok,kitabım yok,sınıfta herkesin var benim yok; eğer babam olsaydı bana hepsini alırdı.” Cevabını aldım. Bir an tüylerim diken diken oldu.

Öğrencinin yanından ayrıldıktan sonra öğrenciyi araştırdım. Gerçekten babası yoktu. Maddi sıkıntı çekiyorlardı. Üstelik  öğrencinin ilköğretim 8. sınıfta okuyan ve aynı sıkıntıyı çeken bir de ablası vardı.

Ekim ayında aldığım maaşımın bir kısmıyla bu iki öğrencimizin eğitim ihtiyaçlarını karşılamaya çalıştım.içimdeki bir ses maddi sıkıntı yaşarken, alacaklılar para beklerken başka birinin maddi sıkıntısını az da olsa gidermeye çalışmanın doğru olmadığını söylüyordu ama yine de kendimi huzurlu hissediyordum.

Başarılı ve çalışkan sayılabilecek bir öğretmendim. Okulumuzda sosyal bilgiler dersi öğretmeniyle çok iyi anlaşıyordum. Sosyal bilgiler dersi öğretmenimiz vatanını,milletini seven idealist bir insandı. Bir süre sonra onunla başarılı öğrencilere LGS’ye yönelik ücretsiz ders vermeye başladık. Öğrencilerimizin daha başarılı olması için diğer öğretmenlerimize  de ücretsiz ders verme teklifinde bulunduysak da bu işin enayilikten başka bir şey olmadığı cevabını aldık, gayretli çalışıyorduk, öğrencilerimiz için elimizden geleni yapıyorduk,hatta branşımız dışındaki dersleri de hocamla anlatmaya çalışıyorduk. Yaptığımız işi çekemeyenler oldu. Art niyetliler çoktu. Bizim öğrencilerin beynini yıkamak için ders verdiğimizi kahve köşelerinde iddia eden öğretmen arkadaşlarımız çoğunluktaydı . Halbuki bizim niyetimiz vatanını, milletini seven,manevi değerlerine yeri geldiğinde sahip çıkan öğrenciler yetiştirmekti. Hamdolsun ki çabalarımız boşa gitmedi o sene okul tarihinde ilk kez  5 öğrencimiz Anadolu Lisesini kazandı.

O zaman sürekli ders anlatmaktan boğazım ağrıyordu ama değiyordu. İnsanlara faydalı olmak,onların sevgisini kazanmak mutlu ediyordu beni.

Allah’ın yardımıyla da babamla borcumuzu iki üç yıl içerisinde ödedik.Bu borcun ödenmesinin en büyük nedeni bence yaptığım o küçük iyiliktir. Ben bir kaşık verdim,kepçeler dolusu geri aldım.  

 

 
HOŞ GELDİNİZ!
 

GAZETELER
 
 
83203 ziyaretçi
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol