Edebiyat Tarih İlişkisi
EDEBİYAT -TARİH İLİŞKİSİ
EDEBİYAT TARİHİ
Milletler uzun tarihleri boyunca edebiyatla ilgili sayısız eserler meydana getirirler. Edebiyat bir milletin hayat damarıdır. Edebiyat eserleri olmayan milletler uygarlaşamaz, tarih sahnesinden silinirler.
İşte edebiyat tarihi, bir ulusun yüzyıllarca meydana getirdiği edebî eserleri inceleyerek geçirdiği dönemleri kronolojik bir sıra içinde inceleyen bilim dalıdır.
Edebiyat tarihi, edebî eserlerle o eserleri yaratanları sosyal çevresi ile beraber inceler. Böylece geçmiş dönemlerde yaşayan atalarımızın duygu, düşünce ve sanat anlayışları hakkında bize bilgi aktarır. Bu konuda edebiyat tarihçisi Agâh Sırrı Levent, günümüz edebiyat tarihçisinin görevini şöyle anlatır: “Bugün gittikçe zenginleşen kültür dünyasında edebiyatın ufku genişlemiş, edebiyat tarihi de ağır görevler yüklenmiştir. Çağdaş edebiyat tarihçisi, şairleri unutulmaktan kurtarmak ya da eski zevkleri hikâye etmek için eserini yazmıyor. Sadece bilgi vermeyi de yeterli bulmuyor; incelemek, araştırmak, derinlere inmek, insanlığın gidişini, tarihini yazdığı ulusun dünya anlayışını kavrayıcı bir genişlikte yansıtmak istiyor. Edebiyat tarihi bunu yaptığı oranda görevini yapmış sayılır.”
Bir başka deyişle edebiyat tarihi bir toplumun edebiyatının işlediği yolu ve geçirdiği dönemleri anlatan, edebiyat hayatını bütün olarak değerlendiren bir bilim dalıdır.
Edebiyat tarihi aracılığıyla değişik çağlardaki kültür birikimimizi tanırız.
Toplumların düşünce yapılarını, dünya görüşlerini öğreniriz. Bütün bu bilgiler bir edebiyat eserinin değerlendirilmesinde bize yol gösterir.
Ülkemizde Batılı anlamda edebiyat tarihi çalışmaları Tanzimat döneminde başlar. Bu alandaki ilk kapsamlı çalışma Fuad Köprülü’nün 1928 yılında yayımladığı Edebiyat Tarihi adlı eserdir. Ayrıca Ahmet Hamdi Tanpınar, Agâh Sırrı Levent, Nihat Sami Banarlı, Mustafa Nihat Özön, Vasfi Mahir Kocatürk, Ahmet Oktay, Şükran Kurdakul, İnci Enginun bu konuda önemli araştırmalar yapmışlardır.
Tarihin geçmiş dönemlerdeki olayları, savaşları, uygarlıkları belgelere dayanarak, yer ve zaman göstererek inceleyen bilim dalı olduğunu biliyorsunuz. Edebiyat tarihi de geçmiş dönemlerde yazılmış eserleri inceler, sonuçlar çıkarır. Ancak tarihin incelediği olay sona ermiştir. Edebiyat tarihinin incelediği eserin etkisi sanatın çağlara meydan okuyan gücü ile hâlâ sürmektedir.
Bir başka deyişle edebiyat tarihi ulusumuzun başlangıcından günümüze kadar üretilen edebî eserleri tarihsel gelişim çizgisi içerisinde incelerken o dönemin kültür ve sanat anlayışına bağlı kalır. Kişisel zevk ve heyecanını bir ölçüt olarak ele almaz. Örnek vermek gerekirse Abdülhak Şinasi Hisar’in “Fahim Bey ve Biz” adlı romanının kahramanı Fahim Bey’i incelerken Cumhuriyet döneminin sanat anlayışı her zaman göz önünde bulundurulması gerekir.

TÜRK EDEBİYATI TARİHİ NASIL HAZIRLANABİLİR?
Edebiyat tarihi bir bakıma hem bilimdir hem de sanatla ilgilidir. Bilimdir, çünkü edebiyat ve tarih belgelerini toplayıp değerlendirerek onlardan özgün bir sentez meydana getirir. Sanatla ilgilidir, çünkü edebiyat metinleri üzerinde çalışır. Ancak bilim olarak pozitif bilimler gibi gözleme ve deneye dayanmaz. Öğretici bir nitelik taşıdığı için de sanat eseri değildir.

Edebiyat tarihinin görevlerinden biri, edebiyat türlerinin gelişimini göstermektir. Bundan ötürüdür ki çeşitli türlerin doğuşunu, hangi etkenlerle nasıl geliştiğini, bu gelişmelerin nasıl bir yol izlediğini, dil ve teknikteki özelliğini belirtmek edebiyat tarihinde başlıca eksen olmalıdır.
Edebiyat tarihi çok geniş bir alanı kapsar. Yalnız edebiyat çerçevesi içinde kalan bir edebiyat tarihçisinin çalışmaları kısır kalmaya mahkûmdur. Tarih, filoloji, felsefe, bibliyografya, güzel sanatların bütün dalları, onun ilgi alanı içindedir. Gerçi edebiyat tarihi, bir kültür tarihi değildir. Ama, uygarlık tarihinin bir parçası olduğuna göre, edebiyat tarihçisi bunların hiçbirinden uzak kalamaz. Çerçeveyi aşmadan, orantıyı bozmadan bunların hepsinden yararlanacaktır.
Agâh Sırrı LEVENT

ÖLÇME DEĞERLENDİRME
• Edebiyat tarihinin uygarlık tarihi içindeki yerini açıklayınız.
• Edebî dönemleri, eserleri ve sanatçıların tarih içindeki yerini öğrenebilmek için neler yaparız?
• Edebiyat tarihi hangi konuları inceler?
• Edebî eserlerdeki yapı ve temalar, tarih içinde nasıl gelişir?
• Edebî eserlerin yazıldıkları dönemi yansıtan bir tarihî belge özelliği taşıdıklarını gösteren bir örnek söyleyiniz.
TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERE AYRILMASINDAKİ ÖLÇÜTLER

Ala gözlerini sevdiğim dilber
Şu gelip geçtiğin yollar öğünsün
Kadir Mevlâm seni öğmüş yaratmış
Kısmeti olduğun kullar öğünsün

Huri melek var mı senin soyunda
Ahu zarım kaldı uzun boyunda
Kadir gecesinde bayram ayında
Üstüne gölge olan dallar öğünsün
Karacaoğlan

Gazel
Severiz gördüğümüz âfeti dilber diyerek
Başlarız nâle vü feryâda sitemgar diyerek
Nailî


Ne güzel geçti bütün yaz,
Geceler küçük bahçede...
Sen zambaklar kadar beyaz
V e ürkek bir düflüncede,
Sanki mehtaplı gecede,
Hülyan, eflişi açılmaz
Bir saray olmuştu bize,
Hapsolmuş gibiydim bense,
Bir çözülmez bilmecede.
Ne güzel geçti bütün yaz,
Geceler küçük bahçede
Ahmet Hamdi TANPINAR
Biri halk şiirinin unutulmaz ustası, diğeri kusursuz gazelleri ile divan şiirinin en seçkin şairlerinden, sonuncusu da Cumhuriyet döneminin en özgün yazarlarından üç şiir örneğinde de şairler sevdiklerini dile getiriyorlar. Okuduğumuz üç örnekten de farklı tatlar alıyoruz.
Şiirlere bir kez de sesli olarak okur musunuz?Karacaoğlan, 17. yüzyılda Toroslarda Türkmen aşiretleri arasında yaşamış ünlü bir halk şairimizdir. Halk şiirimizde şiirler dörtlük nazım birimiyle sazla ve hece ölçüsüyle söylenirdi. Sözler son derece anlaşılır ve yalındı. Karacaoğlan’ın şiirlerini, okuduğumuzda saydığımız bu özellikleri görüyoruz.
Zarif ve ahenkli şiirleriyle ünlenmiş Nailî , İstanbul doğumlu önemli bir divan şairidir. Şiirlerini aruz ölçüsüyle kaleme almıştır.
Cumhuriyet dönemini yansıtan şairimiz Ahmet Hamdi Tanpınar ise belirli bir nazım birimine uymayan serbest biçimde duygularını dile getirmiş şiirinde.

Türk dilinin günümüze kalan en eski ve değerli belgeleri 720-735 yıllarında yazılan “Orhun Abideleri” adıyla da bilinen “Göktürk Yazıtları"dır.

KÜL TİGİN YAZITI
“Ondan sonra küçük kardeşler kağan olmuş. Küçük kardeş ağabeyi gibi yaratılmadığından, oğlu babası gibi yaratılmadığından, bilgisiz kağanlar tahta oturmuş, kötü kağanlar tahta oturmuş. Buyrukları da yine bilgisiz, kötü imiş.
Çin hududuna asil erkek çocuğun köle oldu, temiz kız çocuğun cariye oldu. Türk beyleri Türk adını bıraktı. Çin beylerinin Çince adlarını alarak Çin kağanına tabi oldular, elli yıl işlerini güçlerini ona verdiler. Türk avam halkı şöyle demiş: “İlli budundum, ilim şimdi hani? Kime il kazanacağım? Kağanlı budundum, kağanım hani? Hangi kağana işimi gücümü vereceğim?” dermiş. Böyle deyip Çin kağanına düşman olmuş.”

Günümüze kalan bu en eski belgeler üzerinde yapılan araştırmalar, Türk dilinin eski ve zengin bir dil olduğunu göstermektedir.

Türkler, Orta Asya’nın kuzeybatısında tarih sahnesine çıktılar. Aral Gölü ile Hazar Denizi’nin arasındaki ana yurtlarında kendilerine özgü bir hayat ve kültür oluşturdular. Daha sonra bütün Orta Asya’ya yayılarak büyük devletler kurdular. Coğrafi çevrede meydana gelen kuraklık gibi nedenler büyük Türk topluluklarını göç etmeye zorladı. Özellikle Batı'ya yönelen Türkler oldukça geniş bir coğrafyaya yayıldılar.
Türk dili geniş bir coğrafyaya yayılırken bazı değişiklikler de geçirdi. Ses, yapı ve söz dizimi açısından farklılık gösteren çeşitli lehçelere ayrıldı. Böylece Türk edebiyatı da Türk dilinin gelişmesine paralel olarak gelişip zenginleşti.
Göçler sonucu yeni yerleşim yerlerinde yeni kültürlerle karşılaşıldı. Bu da Türk kültürünün farklılaşmasına neden oldu.
Uygurlara gelinceye kadar Türk kültürü yabancı etkilerden uzak, kendine özgü bir çizgide büyüyüp gelişmişti. Neredeyse bütün edebî eserlerde, Türk kavimlerinin yaşayışları, âdetleri, ortak duyguları ifade edilmiştir. Destanlara, savlara baktığımızda eski Türk insanının inanışlarını, hayata ve dünyaya bakış tarzını buluruz.
Uygurlar döneminde ise Budizm ve Manihaizm dinlerinin etkisi varsa da millilik büyük ölçüde korunmuştur.
İslamiyet’in kabulüyle birlikte Türk kültürü de İslam kültür ve uygarlığının etkisi altına girdi. İslamiyet’in kuralları toplumun bütün kurumlarının ve insanlarının yaşam biçimlerinin farklılaşmasını sağladı. İslam kültürü sadece toplum yaşamını değil, Türk dilini ve edebiyatını derinden etkiledi. Türk diline Arapça ve Farsçadan alınan çok sayıda, sözcük girdi. Arap ve İran edebiyatları örnek alındı.
Kültür farklılaşması, Tanzimat döneminde Batı'ya yönelmekle birlikte değişik bir boyut kazandı. Sonuçta toplum yapısı da ve Türk kültüründe değişimler başladı. Bu değişimler edebiyatın da yenileşmesine yol açtı.
Türkler, İslamiyet’i benimsemekle yetinmemişler, İslam kültürünün yayılmasında da büyük rol üstlenmişlerdir.
Benimsedikleri yeni dinlere bağlı olarak Türkler kullandıkları alfabeleri de değiştirdiler. Budizm ve Manihaizmin kabullenildiği Uygurlar döneminde Göktürk alfabesi terk edilerek Uygur alfabesi kullanılmaya başlanıldı.
İslamiyet’in kabulünden sonra da Arap alfabesi temel alınarak yeni bir alfabe benimsendi.
Cumhuriyet döneminde ise Latin alfabesi örnek alınarak yeni Türk alfabesine geçildi.

Yaşama, dünyaya bakış tarzı ile edebiyat ve sanat arasında her dönem çok kuvvetli ilişkiler vardır. Okuduğumuz kitaplar, izlediğimiz oyunlar, filmler kısaca sanat ve edebiyat bizim yaşama tarzımızı da belirler çoğu zaman.
Tarih içinde Türk toplumunun farklı coğrafyalarda karşılaştığı farklı kültür ve uygarlıklar, edebiyat ile düşünce dünyamızı derinden etkilemiştir. Bu nedenle Türk edebiyatını çeşitli dönemlere ayırarak incelemek gerekir.

Tarihi gelişimi içinde edebiyatımızı üç ana döneme ayırabiliriz:
A. İslamiyet Öncesi Türk Edebiyatı
Orta Asya coğrafyasında başlangıcı kesin tarihlerle belirlenemeyen ve lO.yüzyıla kadar süren dönemdir. Bu dönem edebiyatı iki koldan gelişmiştir:
1. Sözlü edebiyat: Sözlü olarak yayılan ürünlerin oluşturduğu edebiyattır. Çeşitli
Türk boylarında şaman, baksı, kam, oyun adı verilen sanatçılar tarafından kopuz
eşliğinde söylenen koşuklar, ölen bir kişinin ardından söylenen ağıtlar, destanlar,
atasözleri vb. sözlü edebiyatın ürünleri arasındadır.
2. Yazılı edebiyat: Yazıya aktarılan ürünlerin oluşturduğu edebiyattır. Edebî
değer taşıyan ilk yazılı metinler 8. yüzyılda oluşturulan Göktürklere ait Göktürk
Yazıtları'dır.
B. İslami Dönem Türk Edebiyatı
10. yüzyılın ikinci yarısından 9. yüzyılın başlarına kadar devam eden bu dönemde edebî eserlerde İslam dininin etkisi görülür. İslami Dönem Türk Edebiyatı iki koldan gelişme göstermiştir:
1.Klasik Türk Edebiyatı
2.Halk Edebiyatı
a. Anonim halk edebiyatı
b. Dinî - Tasavvufi halk edebiyatı
c. Âşık tarzı halk edebiyatı
3. Batı Etkisinde Gelişen Türk Edebiyatı
19. yüzyılın ortalarından itibaren siyasi bir hareket olan Tanzimat’ın ilanıyla başlayan ve günümüze kadar etkisi süren bir dönemdir.
Batı uygarlığının etkisinde gelişen Türk edebiyatını altı bölümde inceliyoruz:
1.Tanzimat Edebiyatı
2.Edebiyat-ı Cedide (Servet-i Fünûn Edebiyatı)
3.Fecr-i Âtî Edebiyatı
4.Millî Edebiyat
5.Millî Mücadele Dönemi Edebiyatı
6.Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı:
a. 1940 yılına kadar süren Türk Edebiyatı
b. Son dönem Türk Edebiyatı.

ÖZET
Edebiyat, düşünce, duygu, olay ve durumları güzel, etkili biçimde anlatan bir söz sanatıdır.
Güzel sanatların bir kolu olan edebiyatın anlatım aracı dildir.
Okuyanların duygu, düşünce ve hayal dünyalarını geliştirip zenginleştiren eserlere edebî eser diyoruz. Edebî eserler aracılığıyla kendimizi ve başka insanları tanır; duygu ve düşüncelerimize yön veririz.
Dille birlikte gelişip zenginleşen edebiyat ait olduğu toplumun bir çeşit kültür varlığı aynasıdır. Bu nedenle bir toplumun insanları yaşayışını kültürel zenginliğini edebiyat eserlerinde bulabiliriz her zaman.
Edebiyat eserlerini tarih sırasına göre inceleyip geçirdiği dönemleri gösteren bilim dalına edebiyat tarihi denir. Edebiyat tarihi sadece edebî eserlerin ve onları üretenlerin tarihi değil, bir ulusun kültür ve uygarlık tarihinin de vazgeçilmez, en önemli koludur.
Bir ulusun edebiyatı ile uygarlık tarihi birbirini izler. Çünkü edebiyatla toplumsal olaylar birbirinden ayrılmaz. Edebiyat araştırmalarında tarih felsefe, psikoloji, sosyoloji, sanat tarihi gibi bilim dallarından yararlanılır.
Türk edebiyatında geçmiş çağlardan günümüze değin ortaya konulan eserler İslamiyet Öncesi Türk Edebiyatı, İslamî Dönem Türk Edebiyatı ve Batı Etkisinde Gelişen Türk Edebiyatı olmak üzere üç ana başlık altında incelenir.

 
HOŞ GELDİNİZ!
 

GAZETELER
 
 
83178 ziyaretçi
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol